Full Oyun || Full Program || Full Film || Full Torrent Paylaşım Platformu
Fuzulinin Hayatı Ve Eserleri ! Yeolh

Linkleri Görebilmek ve Paylaşım Yapabilmek ve En Önemlisi TurkErleri Ailesinden Olmak İçin Lütfen Üye Olunuz.


Full Oyun || Full Program || Full Film || Full Torrent Paylaşım Platformu
Fuzulinin Hayatı Ve Eserleri ! Yeolh

Linkleri Görebilmek ve Paylaşım Yapabilmek ve En Önemlisi TurkErleri Ailesinden Olmak İçin Lütfen Üye Olunuz.


Full Oyun || Full Program || Full Film || Full Torrent Paylaşım Platformu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


|| Gençliğin Yeni PlatFormu ||
 
AnasayfaGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Fuzulinin Hayatı Ve Eserleri !

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
By_TuR@N
WepMaster
WepMaster
By_TuR@N


Erkek
Mesaj Sayısı : 1235
Doğum tarihi : 22/05/94
Kayıt tarihi : 13/10/08
Yaş : 29
Nerden : Elazığ
İş/Hobiler : PC

Fuzulinin Hayatı Ve Eserleri ! Empty
MesajKonu: Fuzulinin Hayatı Ve Eserleri !   Fuzulinin Hayatı Ve Eserleri ! Icon_minitime12th Kasım 2009, 19:44

Fuzuli

1480-1556

HAYATI
Gerçek adı Mehmed b. Süleyman'dır. Kerbelâ'da doğdu, doğum yılı
kesinlikle bilinmiyorsa da, kimi kaynaklara göre 1480 dolaylarındadır.
1556'da Kerbelâ'da öldü. Yaşamı, özellikle gençlik dönemi ve öğrenimi
konusunda yeterli bilgi yoktur. Şiirde 'Fuzûlî' adını, kendi
şiirlerinin başkalarınınkilerle, başkalarının şiirlerinin de
kendisininkilerle karşılaştırılması için aldığını, böyle bir takma adı
kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğünden kullandığını, Farsça Divan'ının
girişinde açıklar. Ama 'işe yaramayan', 'gereksiz' gibi anlamlara gelen
'fuzûlî' sözcüğünün başka bir anlamı da 'erdem'dir. Onun bu iki kaşıt
anlamdan yararlanmak amacını güttüğünü ileri sürenler de vardır.

Fuzûlî'nin yaşamı konusunda bilgi veren kaynaklar birbirini tutmamakta,
genellikle söylenceyle gerçeği ayırma olanağı bulunmamaktadır. Onunla
ilgili güvenilir bilgiler, yapıtlarının incelenmesinden, kimi
şiirlerinin açıklanışından kaynaklanmaktadır. Bunlardan anlaşıldığına
göre Fuzûlî iyi bir öğrenim görmüş, özellikle İslam bilimleri,
tasavvuf, İran edebiyatı konularında çalışmalar yapmıştır. Şiirlerinde
görülen kavramlardan simya, gökbilim konularıyla ilgilendiği, İslam
ülkelerinde pek yaygın olan ve gelecekteki olayları bildirmeyi
amaçlayan 'gizli bilimler'le ilişkili bulunduğu anlaşılmaktadır. İslam
bilimleri içinde hadis, fıkıh, tefsir ve kelam üzerinde durduğu, gene
yapıtlarında yer alan kavramların incelenmesinden ortaya çıkmaktadır.
Türkçe, Arapça, Farsça divanlarında bulunan şiirleri, bu üç dili de çok
iyi kullandığını, onların bütün inceliklerini kavradığını
göstermektedir. Yapıtları incelendiğinde İran şairlerinden Hâfız, Türk
şairlerinden de Nesîmî, Nevâî ve Necati'yi izlediği, onların şiir
anlayışını, duygu ve düşüncelerini benimsediği görülür.

İnanç bakımından Fuzûlî, Şii mezhebine bağlıdır. On iki İmam'a karşı
derin bir sevgisi vardır. Bütün yaşamını Kebelâ'da, Şiiler'ce kutsal
sayılan topraklar üzerinde geçirmesi, aşağı yukarı bütün şiirlerinde
tasavvuftan kaynaklanan bir sevgiyi, bir üzüntüyü işlemesi, Kerbelâ
olayıyla ilgili ağıtları, Şeriat'ın katılığına karşı çıkışı bu
nedenlerdir. Ancak Ali'ye bağlılığı, Ali'nin tanrısal bir varlık olduğu
görüşünü savunan ve İslam ülkelerinde Galiye (aşırılık) diye nitelenen
inançla ilgili değildir. Ona göre Ali erdemli, gönül bilgisiyle dolu,
olgun, yetkin bir kişidir ve Peygamber'den sonra imam (halife) olması
gereken kimsedir. Bu görüşü benimsemeye, İslam ülkelerinde, mufaddıla
(erdeme bağlı olma) denir. Fuzûlî de bu erdemden yana olanlar
arasındadır. Ona göre Ali erdem bakımından, bütün halifelerden ve
Peygamber'in yakınlarından (sahabe) üstündür. Bu konudaki inancını
Hadîkatü's-Süedâ ('Mutluların Bahçesi') adlı yapıtında bütün
açıklığıyla ortaya koymuştur. Türkçe ve Farsça divanlarında Ali ve onun
soyundan gelen imamlara bağlılığını konu edinen birçok şiir vardır. Bir
aralık Bağdat'ı ele geçiren İsmail Safevi'ye yazdığı övgünün kaynağı da
bu sevgidir. Fuzûlî'nin, geçimini Kerbelâ, Necef ve Bağdat'ta bulunan
On İki İmam'la ilgili vakıfların gelirlerinden sağladığı Farsça
Divan'ındaki 'Dürr-i sadef-i sıdk cenâb-ı mütevelli' (Doğruluk
sedefinin incisi yüce görevli) dizesiyle başlayan şiirden
anlaşılmaktadır. Fuzûlî, yaşadığı dönemin geleneğine uyarak, Bağdat'ı
ele geçiren Osmanlı padişahı Kanuni Süleyman'a ve Rüstem Paşa, Mehmed
Paşa, İbrahim Bey, Cafer Bey gibi devlet büyüklerine övgüler yazmıştır.

Fuzûlî'nin bütün yaratıcı gücü, yaşam ve evren anlayışını, insanla
ilgili düşüncelerini sergilediği şiirlerinde görülür. Ona göre şiirin
özünü sevgi, temelini bilim oluşturur. 'Bilimsiz şiir temelsiz duvar
gibidir, temelsiz duvar da değersizdir' anlayışından yola çıkarak
sevgiyi evrenin özünü kuran bir öğe diye anlar, bu nedenle 'evrende ne
varsa sevgidir, sevgi dışında kalan bilim bir dedikodudur' yargısına
varır. Sevginin yanında, şiirin örgüsünü bütünlüğe kavuşturan ikinci
öğe üzüntüdür, sevgiliye kavuşma özleminden, ondan ayrı kalıştan
kaynaklanan üzüntü. Üzüntünün, ayrılık acısının, kavuşma özleminin
odaklaştığı başlıca yapıtı Leylâ ile Mecnun'dur. Burada seven insan,
bütün varlığıyla kendini sevdiği kimseye adamıştır, ancak sevilen
kimsede yoğunlaşan sevgi tanrısal varlığı erek edinmiş derin bir özlem
niteliğindedir. Sevilen insan bir araç, onun varlığında görünüş alanına
çıkan Tanrı, tek erektir. Fuzûlî, bu konuda Yeni-Platonculuk'tan
beslenen tasavvufun insan-tanrı anlayışına bağlı kalarak, varlık
birliği görüşünü işlemiştir. Ona göre gerçek varlık Tanrı'dır, bütün
nesneler ve onları kuşatan evren Tanrı'nın bir görünüş alanıdır. Bu
nedenle yaratılış, tanrısal varlığın görünüş alanına çıkışı, bir ışık
(nûr) olan 'Tanrı özü'nden dışa taşmasıdır (sudûr); 'Zihî zâtın nihân u
ol nihandan mâsivâ peydâ' (Senin özün gizlidir, bu görünen evren o
gizli özünden ver olmuştur).

Fuzûlî'nin anlayışına göre insan 'seven bir varlık'tır, bu sevgi Tanrı
ile insan arasındaki bağın özünü oluşturur, ayrı insanın Tanrı'ya
yaklaşmasını sağlar. Bu nedenle de yalnız insan sevebilir. Varlık
türlerinin en yetkini, en olgunu olan insan Tanrı'nın gören gözü,
konuşan dili, duyan kulağıdır. İnsanda Tanrı istenci dışında bir eylemi
gerçekleştirme olanağı yoktur. İnsan biri gövde, öteki ruh olmak üzere
iki ayrı özden kurulu bir varlıktır. Gövdenin toprak, yel (hava), od
(ateş) ve su gibi dört oluşturucu öğesi vardır. Ruh ise tanrısaldır,
gövdede, gene Tanrı buyruğuyla bir süre kaldıktan sonra, kaynağına,
tanrısal evrene dönecektir, bu nedenle ölümsüzdür. İnsanın yeryüzünde
yaşadığı sürece ruhunun kutsallığına yaraşır biçimde davranması,
doğruluk, iyilik, erdem, güzellik gibi değerlerden ayrılmaması, özünü
bilgiyle süslemesi gerekir. Fuzûlî, 'maarif' adını verdiği gönül
bilgisini kişinin özünü ışıklandırması için bir kaynak diye yorumlar,
'ey güzel zâtın maârif birle tezyîn edegör' dizesiyle bu konudaki
görüşünü açıklar. Onun ahlakla ilgili görüşlerinin temelini kuran
doğruluk, iyilik ve erdem gibi üç öğedir. Bu üç öğenin karşıtı baskı
(zulm), ikiyüzlülük (riyâ) ve bilgisizliktir (cehl). 'Selâm verdim
rüşvet değildir deyu almadılar' diye başlayan Şikayet-nâme'sinde
çağının yolsuzluklarını, ahlaka, İslam dininin özüne aykırı
davranışları sergilenirken, Türkçe Divan'ında da 'zalimin zulm ile akçe
toplayıp yardım edermiş gibi başkalarına dağıttığını, oysa cennete
rüşvetle girilmeyeceği' anlamındaki dizelere geniş yer verir. Ona göre
bu yeryüzü bir alışveriş yeridir, herkes elindekini ortaya döker.
Bilgiyi seven erdem ve beceriyi, dünyayı seven de altını, gümüşü
sergiler:

Dehr bir bâzârdır her kim metâın arz eder
Ehl-i dünya sîm ü zer ehl-i hüner fazl u kemal

Fuzûlî, inanç konusunda da erdemin, doğruluğun, Kuran'ın özüne bağlı
kalmanın gereğini savunur. Ona göre oruç, namaz, zekât gibi görevler
gösteriş için değil, kişinin özünü kötülükten arındırmak,
olgunlaştırmak içindir. Oysa içinde yaşanan çağın insanı İslam dininin
temel ilkelerini bir çıkar aracı olarak kullanmakta, gerçeğinden
uzaklaştırmaktadır. Bu nedenle İslam'ın özünden ayrılmak istemeyen bir
kimsenin uygulaması gereken yöntem 'namaz ehline uyma, onlar ile durma
oturma' biçiminde özetlenebilir.

Fuzûlî'nin dili Azeri söyleyişidir, özellikle Nevâî ve Nesîmî'yi
anımsatan bir nitelik taşır. Şiirde uyumu sağlayan öğe genellikle,
sözcükler arasında ses benzerliğinden kaynaklanır. Aruz ölçüsüne
uymayan Türkçe sözcüklerde görülen uzatma ve kısaltmalar Arapça ve
Farsça sözcüklerle uyum içine girer. Dilde biri ses uyumu, öteki anlam
olmak üzere iki temel öğe dizeler arasında, ses uyumuna dayanan
bağlantıdır. Farsça'nın şiire daha yatkın bir dil olduğunu, Türkçe şiir
söylemenin güçlüğünü ileri sürmesine karşılık, Türkçe şiirlerinde daha
çok başarılı olmuştur. Hadikatü's-Süedâ adlı yapıtında şiir söylemeye
pek elverişle olmayan Türkçe'yi başarıyla kullanacağını, bu dili güçlü,
elverişli bir şiir durumuna getireceğini ileri süren Fuzûlî'de halk
dilinde geçen sözcükler, deyimler, atasözleri önemli bir yer tutar.
Kimi şiirlerinde Kuran ve Hadisler'den alıntılarla dizenin anlamı
güçlendirilir.

Divan şiirinin bütün ölçülerini, biçimlerini kullanan Fuzûlî'nin
yaratıcı gücü, düşünce derinliği, söyleyiş akıcılığı daha çok
gazellerinde görülür. Kerbelâ olayıyla ilgili şiirlerinde üzüntüyü çok
geniş boyutlar içinde ele alarak şiirinin bütününe yayar, inanan, seven
insanı bir 'acı çeken varlık' olarak gösterir. Bu tür şiirlerinde sevgi
ve aşk birbirini bütünleyen iki öğe niteliğine bürünür. Leylâ ile
Mecnun adlı yapıtında işlenen derin özlem, ayrılıktan duyulan acı ağıt
özelliği taşıyan şiirlerinde ölüm karşısında duyulan derin sarsıntıya
dönüşür.

Şiir, Fuzûlî için, düşünceleri, duyguları ortaya koymaya, insanı
anlatmaya, kimi sorunları sergilemeye yarayan bir yaratıdır. Şiir,
yalnız şiir olsun diye söylenmez, bir varlık görüşünü dile getirmeyi
amaçlar. Şiiri oluşturan özlü ve anlamlı sözdür, söz ile kişi kendini
ortaya koyar. Öte yandan söz bir yaratma öğesidir: 'Bû ne sırdır kim
eder her lahza yoktan vâr söz'. Söz, onu söyleyenle bağlantılıdır, onun
bulunduğu bilgi ve duygu aşamasını, değer basamağını gösterir.

Artıran söz kadrini sıdk ile kadrin artırır
Kim ne mikdâr olsa ehlin eyler ol mikdâr söz

Dizelerinde sergilenen düşünceye göre sözün değerini artıran kendi
değerini artırır, kişinin kendi neyse söylediği sözle açığa vurduğu da
odur. Söz kişinin aynasıdır.

Fuzûlî, kendinden sonra gelen Türk Divan şairleri arasında Bâkî, Ruhî,
Nâilâ, Neşâti, Nedim ve Şeyh Galib gibi sevgiyi şiirlerinin odağı
durumuna getiren şairleri etkilemiştir. Öte yandan kimi Alevi ozanlarca
da bir 'inanç ulusu' olarak benimsenmiş, saygı görmüştür.

ESERLERİ
Divan (Türkçe), (ö.s.) 1838; Sıhhat ve Maraz, (ö.s.), 1940;
Enisü'l-Kalb, (ö.s.), 1944; Terceme-i Hadis-i Erbain, (ö.s.), 1951,
('Kırk Hadis Çevirisi'); Beng ü Bâde, (ö.s.), 1956; Hadikatü's-Süedâ,
(ö.s.), 1955, ('Mutluların Bahçesi'); Leylâ ve Mecnun, (ö.s.), 1955;
Rindü Zahid, (ö.s), 1956; Divan (Arapça) (ö.s.),1958; Mektuplar,
(ö.s.), 1958; Divan (Farsça), (ö.s.), 1962; Heft Câm, (ö.s.), 1962.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://turkerleri.yetkin-forum.com
 
Fuzulinin Hayatı Ve Eserleri !
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hz. Muhammed (Sav) 4 Halife Dönemi ve Sahabelerin Hayatı (14 VCD) Belgesel Türkçe

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Full Oyun || Full Program || Full Film || Full Torrent Paylaşım Platformu :: EĞİTİM & ÖĞRETİM :: Ödev Arşivi :: Edebiyat-
Buraya geçin: